Friday, December 6, 2013

Bugun Kafama Takilan Seylerin Resimsiz Kulliyati

Bugun annemle telefonda konusurken, aslinda uzmemek icin pek birsey anlatmamaya calisiyorum, of tamam anlatiyoz her derdimizi de baska kime anlatcaz napalim, biliyorum uzuluyo ama yine de, neyse...

Anneme telefonda bu aralar surekli icimde aklimda sagim ve solumda olan hissiyatimdan biraz bahsettim..."Anne sanki ben 30 yasina gelince bu dunyadan gocermisim gibi bir his var icimde"... Hatta, oyle bir his ki sanki oluyorum da insanlar arkamdan konusuyolar, "yazik kizi gonderdiler taa oralara, bak noooldu, goctu gitti, kimseye kamaz bu dunya" diyolar arkamdan sanki... Annem normalde sus agzindan yel alsin, gibi bi tepki vermeyince bir sure telefonda ben nefes aldim, o nefes aldi, bekledim.. sonra, "cok garip" dedi.. "Noldu anne cok sacmaliyorum dimi" dedim.. Annemden sacmalama oyle sey mi olur, sus bak kiziyorum, seklinde birsey bekliyorum ama annem garip diyo susuyodu...Sonra dedi ki, biliyo musun Zeynep, ben surekli kabir ziyaretlerine giderdim senin yasindayken, o kadar cok  giderdim ki 30 yasinda olecegimi dusundugumden kendimi 30'uma gelince oldurur, sonra arkamdan konusulanlari dinlerdim...derlerdi ki "bak tevekkeli ondan surekli kabristana gidiyomus, yazik iki tane yavru birakti arkasinda" sonra sizi dusunur aglardim ben olursem size kim bakar diye"... Oluyo oyle seyler takma kafana kizim falan dedi, ama biliyorum cok iyi biliyorum ki 30 yasinda bir insan olse tanimasaniz bile uzulursunuz, yarim kalmis, sogumus cay gibi, bi de dusunun bu sizin evladiniz... Hayir her naneyi anneme anlatmak zorunda miyim?

 Peki 30 yasina gelince ne hissettin anne? Mesela ben 30 yasinda olsem, hirkalarini kollarina gecirmeden omuzlarinda tasiyan, gozluk ustunden hayati izleyen, kapi onune minder atip bir paket cekirdekle butun mahallenin sosyolojik ve dahi psikolojik durumlarini analiz eden "komsu teyzeler" bana acirlar mi cok? Derler mi yazik omru okumakla gecti?, ya da derler mi, "yeni bi masa almis dirsek curutmek nasip olmamis" derler mi ve yahut, 30 buyuk yas yahu yasayacagini yasamis, hem erkenden gitmek iyidir kimseye yuk olmadan...

Daha 30'uma uc adim var anne koca uc adim.. 30'umda gidersem tum dunyaya soyler misin, hayir aglamiyorum gozume toz kacmis olabilir...

1986-2016  Aslinda olsem tarihim pek yakisikli duruyor degil mi? Arkamdan kotu soylesense derler ki "olmus kizin arkasindan konusmak yakisik almaz" arkamdan iyi seyler soylense bu sefer de derler ki "Kor olur sahan gozlu olur"..
soyle onlara arkamdan konusmasinlar anne, yuzume soylesinler, koskoca uc yillari var!

Sunday, December 1, 2013

Everybody wants to love, everybody wants to be loved! The first part is a huge lie, but the second part God damn is true so true! That is why we have "love vampires" all around us who want to suck our love and go go away, very far away....

Herkes sevmek ister, herkes sevilmek ister... Orda bir dur arkadasim, herkesin sevmek istedigi koca bir yalan. herkesin sevilmek istedigi gercegi de dunyadaki en gercek sey.. bu filmdeki gibi degil hayat, oyle degil hic degil, bizim gormek istediklerimizi bize gosteriyolar, sonra biz onlar olmak istiyoruz hoooop gunaydin, herkes ayni, insanlar ayni, dunya ayni, yollar carsilar okullar hep ayni...umut bi parca var hala ne guzel olmasa napardik!....

Bastan sona insan gibi izleyin, bari bunu somurmeyin bari....

Izleyin sonra deyin ki benim gibi, ya bi sekilde olay sindrellaya baglaniyo ya, kizi baloya hazirlayan peri anne dedigin sey nedir ki? hep sevgi onlar iste hep sevgi, ay bayilicam simdi....

Saturday, November 30, 2013

Bu kiz cildirmis olmali, bu insanlar cildirmis olmali, arrtik bir sey olmali?

Mezun olmaliyim, mutlu olmaliyim, istemedigim insanlarla mecbur yasama hastaligimi yenmeliyim...

Susarsak belki konusur

uzun parmakli bir adam piyanoyu yutuyor
ama nasil bir yutmak
name name cigniyor tum kadin seslerini
ilik bir bahar sahipleniyor karaladigi uc bes siiri
ancak olunce okuyacaklar onu
biliyor kargalar kadar acik secik
ayip ve sahici konusamayacak

ne sahici adamlar var sabah vakitlerini tutan
kirpiklerini piyano tusu sanan adamlar
yuzune baska adam golgesi dusmeyen
uzun parmakli adamlar
tek dikiste tum sarkilari
disleriyle sindiren adamlar
gulumseyerek...

uzun parmakli bir adam piyanoyu seviyor
Ama nasil bir sevmek
kadinin susmasini dileyerek oksuyor muzigini
kadininin bir daha hic konusmamasini dileyerek
ilistiriyor bir duman daha hafizasina, bir duman daha
oyalansin cicekli bir gurultuyle
ona bakip bambaska bir kadina soyluyor sarkisini
uzun parmaklariyla caliyor
caliyor en sevdigi anisini
Goz gore gore caliyor cigligini ve tasasini...

Tek tek mi yoksa toplu mu defnetmeli, def etmeli sizi?


cayinizi nasil alirdiniz?
ya da cay icmezsiniz belki acsiniz
bu banki bana satin alir misiniz
ya da alamazsiniz belki ikindi vakti hic ugramaz cuzdanimiza...

ayva agaci

Icimde bir ayva agaci buzussun
buzussun kokusu parmak uclarimda
yapraklarinda biriken yildiz tozlari dokulsun de dokulsun
uyusun sonbahar avuclarimda
Bir ayva agaci
Baska bir toprak yok bize kalacak
baska bir uyku yok bize kacacak
peygamber mutfagi kadar bos tala tingir
baska yer yok bize comecek
bir ayva agaci, kokusu kadar hatirlatsin
kokusu kadar hatirlatsin
dikkatli yuru usul usul
 saclarina takilirsin....

Thursday, November 28, 2013

Cinden Entel Barindirma Avluda...

Delirmenin esigine gelmis bitisik bir kararsizlik yasiyorum diyordu usul bir ses tonu ile, deliriyorum gormuyor musunuz anglo saksonlar diye haykiriyordu genc kadin...
 Metroda yalniz otururken tingir ve mingir'dan kendine beste yapmisti zenci adam, jazz severdi inadina, uzun hava dinlememis ki hic...
Bir hikayeye baslasam, belki romana belki deneme ya ama deneme'nin isimde bir talihsizlik var be birader sanki diyor de-ne-me sen deneme bi de onu deneme birak baskalari denesin....
Bazen bir roman yazayim diyorsun karakterlerinden tiksinip hayir siz bilinmeyi haketmiyorsunuz diye firlatip atiyorsun ardi ardina siralanan dusunceleri, kisilikleri hatta odanda kivranan cinleri bile...
"Benden de bahseder misin be abla?" diye soruyor samimi oldugum uc harfli peri kizi, ben de basimi salliyorum elbette der gibi ama bahsedemem aslinda deli sanarlar beni, dort harfli, icerikli, ve tehlikeli bir deli...
Beni deli sanmaniz umrumda mi? pek degil, deliler ve bayram, delilik ve menekse, delilerden bir bahar, kanavice, belki de bir bahar aksami rastladim size...bu yazdiklarim anlamsiz baglantisiz saniyosun birader pek yaniliyorsun...su ibretlik dortluge dikkat buyur...

"sarimsak dogranmaz ki recele
 delilik ucsun omuzuna konsun
 evde yokum denilmez ecele
 siir yazma evladim sen daha  pek toysun"


Nasil anlamli nasil manidar bir dortluk bu!!!
bir dortluk ki icinde hem insanin secimlerinde kendini ozgur sanmasi fakat asla ozgur olamamasinin verdigi kargasa ve temasa ve ikilem, bir dortluk ki icinde ecel, son ve olecegimiz gercegini barindiran imalar...

 bir dortluk ki, siir yazmanin ne denli onemli oldugunu insanin ruhen olgunlasmadan siir yazmamasi gerektigini bir telkin.....
 bir dortluk ki sapina kadar orijinal ki kulagimiza kupe, icinde ironi bile bulunduruyor az biraz kendimizi zorlasak gulecegimiz ileride torun torbaya fikra olarak anlatabilecegimiz bir nukte gibi anektod gibi bisi..."evde yokum denilmez ecele" burda nasil anlam yuklu nasil agir bir saka ile karisik bir ima var, ecel bi gun kapiyi calmis, diyebilir misin evde yokum, resmen burda olumun gercekciligi sanki bir dalgaya alinmis ama aslinda anilmamis, sanki resmedilmis, gozlerimizi kapatsak sanki ecel ete kemige burunup kapiyi calan bir sahsi muhterem olacak dusun ki sen caldin kapimi lakin evde yokum diyeceksin, mumkun mu? e degil!

Cin cin cini mini cinine bakar bakar bakar dururum...Isik hiziyla entel olur adam carpariz belki, sagli sollu mu carpicaz, aklimda bi kac isim var, olumune carpsak pek ala!

Hostt dikkat et ayi!





Thursday, November 14, 2013

neden insanlara guveniyorum ki ben Arif?

cidden neden insanlara guveniyorum, kafalarindan ne geciyo asla bilemezsin, ne yapmak istiyolar hangi ufak cikarin pesindeler, seni ne cesit bir oyun bekliyor...ah yazik sana be, o kadar insanla imtihan oldun hala daha ogrenemedin, humanizm bende kalin kafalilik, aptalca guvenmek, yine de insanlarin kalbi kirilmasin diye iste...ne haliniz varsa gorun gorun de benden uzak bi zahmet...

Wednesday, November 13, 2013

seni ihmal ettik biliyorum, oyle hayati meseleleri ihmal ediyorum ki bilsen hic bu kadar surat yapmazdin bana sevgili kralligim...


bunu dilimize mars edelim, dunyayi gezelim, kimse umrumuzda, herkes degil..aman cok dusunme ustune meselelerin, olunce gecer...

Sunday, November 3, 2013

We won't run cause we can fight! Korkaksan yuzune kadin corabi gecir adamim!

sana bisi soyleyeyim mi, olmuyor canim olmuyor, canimin icerisi cancagazim...sana dinlemeyi sevdigim sarkilari birakayim...
ay ciceklerinin cigdem cigdem mobilya dagittiklari, yeni ayin hic eskimedigi, herkesin herseyi bilmedigi, guzel bir kucuk bir ufacik kasabada, hadi madem hayal kuruyoruz, denizin karsisindaki bir bankta... hay dillerine oleyim... evet evet ikindi vaktinde pismanliklarimin fotograf albumune kahkahalarlar atarak baktigim bir cildiris sahnesinde adim seslerinle sizofren teshisi konmus bir sarilikla bir beyazlikla yanaklarimda nakislanmis bir kirmizilikla simsiyah gozlerimde kendi yansimani arayacaksin...bigun...sen de bigun... kimse yok mu? gibi bakma iceride bilmiyorsun sanki, Allahin ceza diye kesdigi fatura misin bana adamim, catim, patim, cildiriyorum, kendi kendimi tedavi de edemem edebilir miyim? fis kesiyomuyum, kredi karti geciyo mu acaba kime odeme yapiyorum? simdilik krala ciplak diyen cocuk ile birlikte ayni kogusta tuglalara budalaca isim takmakla mesguluz...mesgul olacagiz..bi de ben biktim be insanlardan he, biktim...bu bikis seninle basladi dillerine oldugum...

+Sonra bi baktim kral bi iclikle duruyor, ulan dedim ciplak bu adam elbise melbise yok, dupeduz ciplak iste!
-Ah dillerine oleyim...

Thursday, October 24, 2013

Bazi seylerin miadi dolar demislerdi...

bana bi cok sevdigim bi arkadasim demisti ki, bazi seylerin miadi dolar, ben blog yazmayi nasil birakirim, hayir bu blog bitmez bitebilemez falan, meger dolmus miadi...iste, Gorgo yitmis, sular durulmus, Gorgo giderken bana aldanmamayi miras birakdi, bu da birseydir...

hic birseyde iyidir
Sarah bacimin da dedigi gibi
is better than nothing!

Sunday, October 6, 2013

kendime dirseklerimi ustunde curutecegim bir masa aldim

bu masa bana kalsin, dunya size insanlik
bu masa benim payima dussun, helali hos olsun
su duvar saati su takvim su otedeki alaca bulaca hayal mayal
hesap hesap ustune, yalandan devsirilmis kelimeler
unlu sairler, cok beygirli arabalar
hepsi size kalsin
bana su masayi cok gormeyin
birakin dirsek curuteyim, birakin istedigim kadar, istedigim gibi curutebileyim dirseklerimi
hadi beni simdi masam ile yalniz birakin
birakin donuseyim...

Saturday, October 5, 2013

Bir agit yorungesi

Bilirim ekmek kirintisidir yasamak orda
O halde yetim cocuklar ufalansin yanaklarinda

Sen yetim kalamazsin! Annen su karsiki dag senin
Gurbet orgundeki bag senin, yasamak ustune orulmus ag senin

Merhamet doksun derin, icine cek bu havayi derin
Dokulsun parmak uclarin su derin nehrin kivrimlarina

Doyurgan yagmurlar hickirsin omuzlarinda
Topuklarindan eleyeyim yildiz tozlarini
bu sacimdaki telasi ruzgar sanma

Sana yoneliyorum
Icimde tuglasindan habersiz bir kuyu
Oteleniyorum yani basinda

Ruzgar ki golgesini sac diplerimde arar
Ruzgar ki kokundan bir curcuna sarar
Ruzgar ki senin telasindan abluka eser
Ruzgar ki oyalanir her varisimda...

Thursday, October 3, 2013

Melinda Melinda

cok acaip, ben acaip bir insanim, benim acaip olmamda acaip, gecen gun trafikte onumdeki arabanin arka camindan cikan kucuk bir kiz cocugu eli gorup aglamaya baslamam garip, o kiz cocugunun tam da o anda benim cocugum oldugunu ve oldugunu gordum. Benim icin kiz cocugu demek Melinda demek. Ah Melinda, nasil sirin bir kiz bir bilseniz...Melinda beni hatirlamaz ben de onu unutamiyorum...Melinda, okulumdaki cocuk bakim enstitusunde tanidigim iki yasinda dunyanin en tatli seyiydi. Bana bakip bakip guldu, ben de ona..Oyle islemiski Melindanin o masum gulumsemesi icime...cidden acaip, ne garip, sahiden ilginc...

Saturday, September 21, 2013

Yas var burda Mourning Mourning anlayacagin, hadi uzaklasin gidin, herkes kendi bayramini kendi icinde kutlasin, buralarda bayram olmayacak bir zaman

basima gelmez dedigim seyler basima geldi...cok sevilesi uyutmamis annem beni, cirkin uyumusum, cicekli elbiseler giydirmemis, babam pabuclarimi denetlemis tozu var mi izin vermedigi yerlerin, ben kendi kendime bir kuyu insa etmisim icimde, beklemisim, kalin kirmizi perdelerin arkasinda cok beklemisim...o kadar cok gunessiz kalmisim ki simdi gunes gormus bir basagi severken bile incindi ellerim...dusun o basak haliyle incinmeden olgunlasmis, ben birak gunesi gormeyi, gunes gormus bir basagi bile sevemedim incinmeden... perde arkasinda yillarca beklemis icinde kocaman bir kuyu olan ve tek sermayesi kimsenin ugramadigi koca bir krallik olan bu gonullu tantanayi zaten kim napsindi ki? Ne olsundu, ne olsundu?

Simdi burda gurultu etmeyin, gidin bayraminizi eglencenizi otede yapin, ben yas tutuyorum sabirla, yapay gonul golunden aksama yemelik yas tutuyorum, oltamda canimi yakan kelimeler...yanina bol limonlu salata yapariz olur biter...

ben incinmek bilmezdim Arif ne oldu bana boyle? kac aksam devirecegim bu delilikle...




Thursday, September 19, 2013

cesaretimi valize tikistirip sana titreyen gozyasimdan bir tembih birakacagim "birak herseyi, kendi hayatini yasa, baskalarinin kirptigindan ne kadari kaldiysa geriye"

uzaktan uzaktan ilisip kanimda bir akrabalik kurdun, bir ayagim gitmeye idmanli, bir ayagim bank gorunce bir lokma soluklanmaya...

kelimeleri tel tel edip katlamadan daginik daginik oraya buraya sacisimdan, kutuphanede sessiz otururken simdi bagira cagira aglasam kac kisi sasirir kac kisi korkar kaci bana acir diye hesap kitap yapisimdan, biri benim kotu kokacagimi dusunur diye odumun patlayisindan, hep bana benzeyen ama cok farkli bir hayat yasayan baska bir kiz olarak uyanmak isteyisimden, hicbirseyi sizler kadar dikkate almayisimdan, bazen kendimi cok onemli biri gibi, bazense caktirilmadan burundan cikarilip, once parmak uclarinin yardimiyla top haline getirilip sonra bir tarafa firlatilan yemyesil bir sumuk parcasindan farkli hissetmeyisimden, bu kadar uzun cumle kurup sonra okunmayacagini dusundugumde uzulusumden ki okunsa kac yazar seklinde kendimi bilinmez bir ozguven ucurumundan firlatisimdan ve su kural tanimaz dil kullanisimdan haberdar olamadan cesaretimle bir cay icmek icin toplandigimiz ilk anda sana tembih ustune tembih birakacagim...

kisisel goruslerinizin cani cehenneme insanlik...gelin gorusmeyislerimizi boluselim...

eyvallah

Wednesday, September 18, 2013

Gemilerle her gece cok uzaklardan donebilen ikinci kisiyim....



              biraz yalan olabilmeyi becerebilseydim daha iyi olurdu, kendi kendime yetiyorum ben...

Monday, September 16, 2013

Bana anne demeyen çocuklar


I
kendime dirseklerimi üstünde çürüteceğim bir masa almam gerekecek
desinler ne çok okudu ne çok didindi
hiç ağlamayan bir bebeğin beşikte
sallanması gibi sallanmayan bir masa
bana anne demeyecek bir bebek gibi
kendi ayakları üstünde henüz duramayan bir masa

kendime kendim kadar üzgün bir masa almam gerekecek
desinler ne çok ağladı ne çok didindi
yaşına yeni girmiş oyuncak bir atın
toprağımda salınması gibi saglam bir masa

kendime tam da bir eylül sabahı
eskiciden belki bir masa almam gerekecek
desinler ne çok aradı, ne de tez buldu
önlüğünün yakasını bağlayamayan bir çocuğun
tedirginliği kadar üşengeç bir masa

ömrü okumakla geçti bak masası şahit desinler
ne sağlam masaymış ha iyi dayandı desinler
çok okudu çocuğu da yoktu ya
masayı kime bırakacak ölünce desinler
desinler ne çok okudu ne çok didindi
bir masa kadar hatırlanacak şimdi...

Saturday, July 27, 2013

Susmaya susamak


Hala cocukluguma bayramlik almaya gidiyorum ruyalarimda
Annem goz yasini tam gozyasimin ustune kapatiyor
Ayiplanmayayim icin
Sus diyor annem sus
Dogdugunda konusan yavrusuna
Susmayi ogretiyor

Kirec odalarimizin soguk koselerinde
Beyazi kimin icad ettigini dusunuyorum
Renkler ustune kusmamislar neden
Tepkisiz ve kararsiz tek basina?

Konusmayinca dusunuyorum iste
Kelime donmesi oluyor konusamayinca
Sisiyor dilim dudagim
Icerime batiyor kelimeler
Agzimdan cimbizla laf yoluyor
Hayali komsularim..

Elbette pembe kenari dantelli kelimelerim yok benim
Annem iyi tembihlemis susmayi
Kirkayaga patik oren
Kagittan bir babaanne cigligi zaman
Sabir sabir isliyor 
Kiraz desenlerini her bir yanina...

Konusamayinca dua ediyorum birde 
Adimlarca yalvariyorum
Istedigim ebilmek birseyleri
En buyuk istegim ise
Bir kirkayagin topuk seslerini ayirt edebilmek
Gecenin bir korunde ...

Konusamayinca yaziyorum 
Susunca ruyalarim var
Uyuyuya kalinca korkularim 
Karanlik bir kosede beyazi kim icad etmis onu dusunuyorum
Sarhos bir kirmizi yaslanmamis mi omzuna
Bir mor bulasmamis mi ona?

Konusmayinca kelime donmesi oluyor
Sisiyor dilim dudagim
Sus diyor annem tam niyetlenince konusmaya sus!
Sana mi kaldi desmek beyazin yalnizligini
Renkler kirletmemisler beyazi degil mi anne
Mor mesela hic ugramamis dallarina...


Sunday, July 21, 2013

özürlü acılara anne olmaklar...


Tam da şimdi, yokuşlardan bahsedeceğim. Ağlamanın acılarımın mahremiyetini piyasaya
çıkardığı zamanlarda, sokak lambalarıyla ne diye dertleştiğimden biraz da. İlk öğrendiğimde
özürlü bir acıya gebe olduğumu aklımdan bir an olsun geçirmedim: onu yok etmeyi! Bir
Temmuz sabahıydı, güneş henüz doğsa kimini utandıracak; doğmasa geceye bir saat fazla kira
öderim kıskacında boğuşuyordu belki biraz da yağmur. Evimizin çatısından bir yıldırım doldu
içerlerimize, belki daha çocuktum ama biliyordum susacağım, biliyordum ne pahasına olursa
olsun saklayacağım acılarımın özrünü. Tanıdık bilindik, eli ayağı düzgün acılarınız yoksa
eğer, özürlü bir acıya anne olmak size biçildiyse, alışacaksınız, korumak için haklı gururunu
acınızın göstermeye dişlerinizi gözyaşlarınızdan önce.

Balkonlarda ağlarım genelde, insanlar ruhlarını süreli teslim ettiklerinde süreli korkulara ya
da huzura, artık bilinçaltları nasıl bir senaryo yazmışsa. Balkonlar ağlamanın halinden anlar,
onlar ne kadar evlerin mahremiyetini dışa vuruyorlarsa, gözyaşı da bir o kadar içimizde
yeşerttiğimiz acılarımızın mahremiyetini dışa vurur. Gülümsemek perde kapatsa da acılarımın
özrünü ben ağlamayı çok kutsal buluyorum yine de, İsa kadar ağlamayı: sessiz ve kararlı.
Kutsal buluyorum gecenin bir yarısı Rab ile yokuş başında buluşmayı, özürlü acılarımı asla
bahane etmeden başka şeylerden konuşmayı. Kutsal buluyorum bana soru sorduğunda Rab,
Musa gibi lafı uzatmayı. Sokak lambaları şahit olsalar da bu kutsal buluşmalara her gece,
tanıdıkça anladım ki asla gündüze çıkarmıyorlar sırlarınızı; gece biriktirdiklerini gündüz
yüzüne vurmuyorlar insanın. Yokuş başındaki bir sokak lambasıyla ikindi bir vakitte nasıl
gözlerimizi birbirimizden kaçırdığımızdan bahsedebilsem biraz da, benim özürlü acılarımı
nasıl gözbebeklerinde sakladıklarından da. İşte o zaman beni anlardın, bir sokak lambası nasıl
kıymetli ve neden zararsız.

Eğer anlatabilseydim daha iyi tanırdın insanları, nasıl masummuş gibi yaptıklarını
sınanmadıkları bir günah üzerinden. Anlatabilseydim anlardın neden her gece yokuş başında
bir sokak lambasının altında Rab ile konuşmaya çalıştığımı. Arabaların el frenlerinden zekât
toplayan bu yokuşu neden bu denli önemsediğimi. Bilsem ki acımayacaksın özrüne
acılarımın, tek tek hecelerdim bende başlattıkları kıyametleri. Anlatamam çünkü acıyı
yaşamak, özrüne rağmen çok daha zararsız öğrendiklerinde insanların iyimser(!)
süzmelerinden, ne olduğunu merak edip birbirlerine açıklamalarından, hiç tatmadıkları
acılarımı tahminlerine boğmalarından… Sevmek ayıptı acısı özürlü olan annelere. Ayıpsa
ayıp! Ben sevdim sokak lambalarını ve yokuşları…
Ortasından başlanmış bir hikâyenin tarihi geçmiş çığlıkları idi tüm bunlar...

Friday, July 19, 2013

Sen de gidersen anne, kim yakacak dunyanin isiklarini ben korkunca?

Ebeveynlerin cocuklarini esit sevdiklerine hic inanmamisimdir...

ebeveynler kardesler arasinda "idare" edilebilecek kimse ona yuklenirler diger kardeslerinin yukunu falan ona yuklerler aaa ama hayir bak esit severler, yok canimesit ne demek butun cocuklarini cok ama cok severler  hic benimki de laf...

Ben esit sevdiklerine inanmiyorum mu demisim hayir ya dilim surcmus olacak, pek esit severler, canim ebeveynler...

Dun aksam bendeniz tamamen yalniz kaldi, unuturum dedigim seyler, yeni bir kivilcimla kundaklama yok etti butun iyi hatiralari, yangin elektrikten cikti iceride iki yasinda bi cocuk kaldi kurtaramadilar oldu...her yeni olayla gecmis hafiza cam gibi oluyo ee batiyo tabi elbette acitiyo...

Neyse ya kimsemiz yok degil ya, yildizlar var, yokuslar, ikindi vakitleri ve goz yasimizin saklandigi sokak lambalari...

Eger bir gun benim de cocuklarim olursa ben diyecegim hangisini hangisinden hangi nedenle cok seviyorum...

Gec kalinmis hersey icin gec kalinmistir cunku adaletse adalet sevkatse sevkat!!!!!

Tuesday, July 16, 2013



YINE BEN...

Nihayet kabuklarını kırmaya niyetlenmiş olarak hayatta belki en iyi yaptığım işin eteklerinden tutmaya başlıyorum...Düşünmek ve yazmak...Hayatta en iyi yaptığım şey derken yazdıklarımın ve yahut düşündüklerimin okunmaya değer olduklarını vurgulamaya çalışmıyorum, bu yazıları bu bloga kalemimi eleştirilmek, okunmak, sevilmek kısacası herhangi bir şekilde kişiler yahut kurumlarca belli bir görüşe köleleştirilmek adına değdirmiyorum... Yazılarımda düşüncelerimdeki kadar özgür kanat çırpamamam
okuyan ne der kaygısı güttüğümden değil yalnızca düşündüklerimi kalemle bile paylaşamaya olan tenezzülsüzlüğümdendir.

Bir sandalye ile dertleşebilecek hale gelsem bile sandalyenin üstüne bir karakter oturtur sanki onunla dertleşiyormuş hissi veririm yazarken, bunları zaten biliyorsun...Konu benim ne kadar anormal olduğum değil aslında, anormal olmak eskisi kadar sorguladığım bir şey değil..Başka insanlara benzeme arzum beni içten içe hep yaralamıştır neden ben böyleyim diye derin derin düşündürmüştür fakat yaşım ilerledikçe anlıyorum ki başka insanlara benzeme arzusu aslında normal olmaya duyduğum özlemin bir latifesiymiş, hepsi bu... Kendini dillendirerek yer edinmekten nefret ettiğimden ötürü neden anormal olduğumu açıklamak için takındığım tavır O ne yapıyorsa ben de onu yapayım oldu. O kim mi? Dönüşmek istediğim kişi zamana ve mekana göre çok farklılıklar gösterir... O anda Kim daha normalse Ona benzemek istedim, şükrediyorum ki hiçbir zaman göz önünde olandan hoşlanmadım Onlar gibi de olmak istemedim, kınamadığımdan olacak hiçte öyle göz önünde bir insan olmadım..

odamdan ayrı düştüğüm için ne kadar cılız ve verimsiz şeyler geveliyorum...İnsan ait olmadığı asla olamayacağı zannettiği yerleri nasıl da için için benimsiyormuş meğer...Asıl ait olduğun yerde? içtiğin suyun yabancı tatmasının başka ne anlamı olabilir ki?

Şimdi biraz uzak biraz yabancı, kimsenin farketmediği bir alemde yıldızlı kelimeler yapıştırıyorum benim sandığım gökyüzüne...Kendi evine yerleşen bir insan kadar anılarına ve minnet duygusuna hapis, başka yerlere ait olduğunu kavrayan bir sürüngen gibi tepeteklak... bütün bu düşündüklerinin ayağına ip bağlayıp her şeye bir son vermek istiyorum...Ait olmadığım yerlerin beni kucaklayan insanlarla dopdolu olması da apayrı bir kargaşa ta içerimde...

beni kendi halime bırakın şımarıklığı değil bu..Ben yapamam sizsiz biliyorum, ama ne yapayım aidiyet dudak uçurtacak kadar korkunç işte...hele hele ait olmak istediğini seçme özgürlüğün varmış gibi görünen bir dünya da..Özgürlük diyorsunuz ya, yok öyle bir şey...Belki normal insanlar için vardır bilemem, en azından ben her geçen gün bambaşka şeylerin esaretine kapılmıyormuşum gibi kendimi kandırmıyorum...

Bu Şarkının Her Sözüne Tek Tek Katılıyorum...bilin istedim...




Friday, June 7, 2013

Bir dili susacak kadar derdimi biliyorum!

Yazmamanin bana verdigi yikimi anlatayim desem, icimdeki hisleri tam tercume etsem kacarsin, belki dersin ki "kafayi yedi, yazik". Ben yazmayinca icimdeki kelimeler kokusuyor, ben yazmayinca kendimi daha cok anlatayim istiyorum, ben yazmayinca masmavi gok bulaniyor, yagmurlar ayak izlerimi ortuyor ben yazmayinca geri donemiyorum...Belki diyeceksin, "aman sen de ne yaziyosun ki sanki?". Guzel olmasada yasar insan degil mi?

Para hayatimda mesele oldugunda, yok aslinda para degil de, bilgiyi para ile satin almak zorunda kaldigimda, bilginin kendisine olan hurmetim para onunde bana ceket ilikletiyor. Kapitalist bir ulkenin ortasindaysaniz ve ceyrek asirdan fazla ise yasiniz, hayat cok guzel degil...

Bunlar arasinda bir baglanti kurmak gerekmiyor, ellerimin pasi silinsin diye dizdim bu sefer kelimeleri, seytan bu ara ensemde, silah tutsa kafama bu kadar kolay ikna eder beni istediklerini yapmam icin.. 

"beni birakmak icin ne kadar istiyorsun kopek?" diye sordum seytanima (kadir inanir sesi hayal edin daha gercekci olsun, hadi kirmayin beni). Ne cevap verse begenirsiniz? "Cal" dedi, aldi mikrafonu eline basladi "kalbime gomerim o zaman, unutupta giderim o zaman.." tiksindim, seytanimdan ne kadar arabeskti, hemde detone oluyordu, olmasindi bana bir elton john sarkisi cover yapamayan seytani ne yapayimdi? "tuu senin suratina sectigin sarkiya bak yazik gunah" dedim. "That is the spirit babe!" dedi, gunah kelimesini cumle icinde kullanmam hosuna gitmisti.."Sen yanlis anlamissin gulum bana gunah yapmiycaksin gunahi bana yaptiricaksin" dedim, "vazgecilmez misin aman" dedi (bu yukarda basladigi arabesk sarkinin devami, inceyi kest diye bakis atti gitti...)

Gundem ile alakali cok sey biriktirmistim icimde, lakin susuyorum burda...Cunku boyle durumlarda konusmak birseylerin yoluna girmesini istekten cok niyetinde kendini pazarlama tasiyor, sen de anladin biliyorum..."Bak ben neler dusunebiliyorum", "Bak ben ne farkli acilardan bakabiliyorum" okudugum ikili tartismalarin cogunda sahne de "ben" vardi bende usulca terkettim. Ben kendi "ben" imle basa cikamiyorum seninkiyle ugrasamam arkadas dercesine...

Benim derdim buralara yabanci, soyleyeceklerimi susacak kadar derdimi biliyorum...

Bazen yazmak iyi geliyor sansam da, biliyorum ki, yazinca olmayan acilarimin uzerine imar izni olmayan katlar cikiyorum...

Anneme bir sorum var ama soramam hic, --Anne, sence benim daha iyi oldugum bi akranim var midir komsularimizin cocuklari arasinda?

Gokten uc elma duser, biri mutlaka benim basima...




Tuesday, May 28, 2013

Boyle buyurdu Zerhost..

Kotu olma sanati 1

iyi biri olmak nasil emek istiyorsa, iste aynen oyle de kotu biri olmanin getirdigi sorumluluk ve gorevler mevcut...Kotu biri ama gercekten kotu biri olabilmek icin once iyi biri olmalisiniz ki kotulugun gereklerini hakkiyla yerine getirebilesiniz...Tipki bir sinavda butun sorulari yanlis yapabilmek icin hepsinin cevabini bilmek gerektigi gibi...

Kotu olmak amaclarimiza ulastigimizda bitecek bisey olmamali..Yani bu filmlerde gordugunuz kotu karakterleri taklitten bahsetmiyorum. Hani mesela birine asiktirda bu kotu karakter onu elde edene kadar herkese zulmeder gibi degil...Gercekten kotu olmak, kotu olmak icin kotu olmak, mukafatini, zararini dusunmeden... Giybet mi yapilacak basi cekmek gerek, boyle lafi dolandirmadan, arkasindan konusacagimiz kisi kapiyi kapatmadan daha..."Ya giybet oluyo ama" demeden cesurca... icine ustaca kaliplasmis yalanlar serperek "ben zaten onun yuzune de dedim" gibi emin...

Mesela biri ile dalga mi gecilecek, "ben onun iyiligi icin soyledim" demeden yurekli bir sekilde...Ve yahut birinin anlattigi bir hikayemi calinip piyasa yapilacak, "ya bizim bi arkadasin basina da aynisi gelmis" gibi baslamadan, cesur, "benim basima geldi ya aynisi" diyebilecek....

Hem diyelim birinin kuyusu mu kazilacak, "ya benim niyetim o degildi" diye korkaklik iceren cumleler olmaz hayir, "planladim yaptim pisman degilim" gibi yuzu ak...

siz bunlari tam da bir ev ortaminda deneyin... Devam edecegiz, kotu olmak dostlar pek cetrefilli...

Nietzsche Zerhostlar gordum buyuramiyor
Nietzsche buyuran gordum bir Zerhost degil! 



Friday, May 24, 2013

Haz Makami


suan ders calismam gerekiyor, bir saatlik aralar veriyorum on dakikalik calismalarin ardindan, muzikler dinliyor kurabiyeleri ufak ufak hirpaliyorum on dislerimle bir yandan paketlerinin ustundeki kalori oranlarini incelerken... sonra mideme ulastiklarinda, iclerindeki sonradan eklenmis zerre miktari protein oraninin yag orani ile kavga ettiklerini duyuyorum…Protein “izin verirseniz ben bu zavalli kiza bi faydam dokunsun istiyorum” derken, doymus yag orani “benim icin hava hos na’parsan yap” diyor. Doymamis yag orani itiraz ediyor tabi, adi ustunde “doymamis” biraz problem cikarmasi kacinilmaz…”Doymus yag orani doymamis yag oraninin halinden ne anlar ki?” diye dusunuyorum ister istemez… Sonra kendi kendime kiziyorum, niye yedin? Ha niye? Gerisi zaten benim yirmi alti yildir cok alisik oldugum bir hikaye “bundan sonra paketlenmis urun yemiycem, hele tatli asla” bende soyledigim cumle de bal gibi biliyoruz, kurabiye gordum mu aklimin bi kismini yola sacarak dolasiyorum ben... geri kalan kismi bes yasindaki gunlerimde kullandigim kadari iste… Freud hakli icimizde emirlerini derhal yerine getirmemizi emreden bir “haz makami” var. Bu “haz makami”ni ben uydurdum, yani haz makamindan kasdim, nefs aslinda, nefsi emmare, herkesin icinde bulunan hani, hic faydali, pek zararli… Gazali okumak tekrar ve tekrar acitiyor beni, musluman boyle olmamali, mideni kontrol edemediginde aslinda surekli sifirlanan bir mekanizma haline geliyorsun, “bi daha asla” hikayelerinin de basrol oyuncusu… Insan buyudukce akillanir derler, iste bu kisim beni insanlar ikiye ayrilir diye soylemeye zorluyor: ben ve digerleri…
bu yazinin konusu ne olsunki? ders calisma arasinda yazdigim yazilarda anlam aramamaliyiz, cunku bunlar hep baski altinda sarfedilmis dusunceler…


Isiksiz pencerelerimden dunyayi seyretmeye calisiyorum
Mor bir tanesi gozumu aliyor
Sonrasi hayra yorulmayan bir suru ruya iste…

Resim yok, sarki da yok bugun size, sevdiginiz bitanesini acin dinleyin, sizin adiniza herseye karar vermekten biktim usandim
Kapiyi disardan kapayin, ya da bi bakin bakayim ben iddia ettigim gibi uzak doguda yasayan bir roma prensesi miyim? 

Dogum Roma benim, guluslerim cekik gozlu…

Tuesday, May 21, 2013

Allahi sevmek

Allahi cok sevdim
O'nun yildizlari vardi
Karanliklari isikli yorganlarla uzerimize atti
bizi O degil
O'nun varettikleri yalniz birakti...

Allahi sevdim
O'nun sokaklari vardi
Ayak izlerimizin can cekistigi yollar
Askin sokak lambalarinda aklandigi
Bizi O degil
Yagmurlari kanatti...

Allahi sevdim
Dilimden dokulen "Bela" vardi
neden bozduk sessizligi?
madem sukut bir ikrardi...

Allahi sevdim
Ucsuz bucaksiz denizleri vardi
Aski yazmak istedim
ne kalem ne sayfa kaldi
Bizi O degil
Onu gokyuzunde arayan
bakislarimiz aldatti..

Wednesday, May 15, 2013

Birsey yazacagim
kimse bilmeyecek, ve birsey daha
Uzattikca uzatacagim konuyu
Hicbirsey yapmak istemeyisimden tut
Insanlara hic guvenmeyisime kadar...

Ruhumdaki sakli bahcede
bir cicek yetistirmek istemiyorum mesela
devam etmek
bir sonraki satirda
ne soyleyecegimi bilmeden iste
oylesine..
ben senin bildigin insanlardan degilim
bilmediklerinden de
bilinmeyi hic beklemedim
bilindikce de eksilmedim....

konuyu uzattikca sen dinliyomus gibi yapacaksin
belki istahi kacacak soyleyeceklerimin
gozlerini cevirme ne olur
insan en cok anlatamadiginda anlasilmak istiyor
kem kum' "biraz yardim et, bi iki cumlenin ucundan tut" demek
"dilim koptu kaldiralim su ima ettiklerimi gonul raflarina
aralarina naftalinler serperek"
daha uzun bekleyecekler orada
yazdikca yazilacak belki sustukca susulacaklar...

uzattikca uzatacagim yoksa konuyu
gramafonlar bu kez benim icin soyleyecek...

gunahlarini unutmak icin sarhos olmaya benziyor benimkisi
hata ustune hata, tovbe ustune tovbe
anlatacaklarim bitmedi ama
en son sozu en once soylerim diye korkuyorum
o kolyeyi her yeniden taktigimda
yine yeni bir insan olacagim saniyorum
yalan soyleyebilen bir ayna bul
ve beni mutlu et
belki bende o zaman
ruhundaki sakli bahcesinde cicek yetistiren
biri olurum, incinmemis, naif...

hep anlasilmis biri, bilindikce eksilmis
bilinmek istemis...

Tuesday, May 14, 2013

Kalemim anasinin evine gitti, kelimelerim ve ben perisan ortalarda kaldik, meger gonul hanemizi cekip ceviren fedakar kalemimmis, anladim...

Cekti gitti, neye kizdi tam anlayamadim, tabi ya bir ara begenmedim, kusur da buldum, ama her insanda olan huylar benimki de, eve ekmek getiriyom mu getiriyom, yedigi onunde yemedigi arkasinda, ne isterse yapiyom iste daha ne yapayim, cekti gitti...

Ben hod hod bir adamim tamam, azicik hirpalamisimdir kabul, ama simdi uc kelime ile ortada kaldim, gozumun ta icerisine bakiyorlar, ben onlara Kalemim gibi bakamam ki, "ah niye gittin be hayirsiz, don" demek kapisinda aglamak istiyorum ama gururlu adamim ben yapmam oyle egilmem....O gelecek, ayaklarima kapanacak, affet diyecek bana, bende yazdigim hikayelerdeki gibi, sarilacagim nefesi kesilene kadar, sen asil affet beni diyecegim, gitme bir daha ne olur dagitma beni!

Lezzetsiz sacmaladim, domates sossuyla zenginlestirip servis edin, benim Kalemim hep oyle yapardi ah ahh...

Ama donecek biliyorum, donusler hep muhtesemdir nasilsa, cunku gelirken daha fazla hamd etme firsatini da birlikte getirir giden, kalemim gelsin ben onu saraylarda yasaticam, hele bi gelsin...

Simdi buraya uygun bir sarki bulmak gerek, acili falan soyle, ortaligida toparlayayim, elbet donecek, belki kelimelerimize iyi baktigimi gorurse bi daha gitmez!


Doneceksen beni imla hatalarim da kabul edeceksin, yoksa mukemmelle herkes olmak ister!

Friday, May 10, 2013

Ayranim Pek Eksi

Issiz bir caresizlik icinde, adima bicilmis bir hayat yasiyorum ya hani ben, ama fakat yo hayir ben aciyabileceginiz bir kedi yavrusu degilim henuz...Aklimi basima aldigimda hayat daha cekilmez geliyor, hadi bende soyle diyeyim diyorum "oyle olmasi gerekiyordu ve oyle de oldu" degistiremeyecegim bir gecmis kaygisinda gelecegime "senden bi nane olmaz" turkusu soyluyorum, sozleri soyle ben kendim yazdim, uykusuz tavanda hayatimi izledigim gecelerde...

"senden bir nane olmaz gulum,
senden bir nane olmaz..
Acilarin cok bayat
keskelerin sahane"

Ugrasma gulum ugrasma
elin yogurdu hep tatli gelecek sana
senden bir nane olmaz
ugrasma
ayranin eksi senin ugrasma"

Evet bu acikli turkude de anlatildigi gibi, pes ediyorum ben kendimi anlatmaya calismayacagim artik, madem hayat beni milyonlarca kez randevulasmamiza ragmen ekti, agac etti, benden bir nane olmaz...

Annem hastaligimin teshisini koydu, "Rab icin reddetmeyi ogrenemeyen evlat" sendromu...

Fikirlerimi en cok horlama sesi esliginde toparlayip yaziya dokebiliyorum, ben cok komik bi kizim, insanlar "ne neseli kiz" diye yureklerinde yeni bir ev bulana kadar kalabilecegim bir yer acarlar tanistiktan iki dakika sonra...Hep sozler veririm ama tutamam, cunku kimseye hayir diyemem, ama eger bir insana zararimin dokunacagini hissedersem kendimden cok kestirme bir sekilde nefret ettirebilirim, buna mecburumdur, ben iste o yesil cam filmlerinde kanser odugunu ogrenen kizin sevdigi adama "seni sevmiyorum defol" diyen kizin replikleriyle zehirlenmis bir bunyeyim, acizligimi su cumleden cikarin, on parmak klavye kullanamam ama kullaniyormus gibi yaparim, benim icin zeka ile on parmak klavyede yazi yazbilemek arasinda cok ama cok dogru bir oranti vardir, bu yazinin basligini koymadim, ne denebilir ki bu yaziya? Mal gibi oldu, dokundugum herseyi kendime benzetirim ben...Mal gibi yaparim,
 "Mal" kelimesi bunyesinde yetistirdiginiz dusuncelere selam ederim! O mal dusuncelerinizin kahramani hep benim hep ben! Bu yaziya da baslik buldum "Ayranim pek eksi" Bu arada bu ayran kullaniminin gundemle hicbir alakasi yok!

 Igrenclesmiyorum, bayagilasmiyorum, gundemi takip etmiyorum, yazdigimi silmiyorum bu krallikta yasak! Isine gelirse! Hadi kalabalik etmeyin simdi...

Kuru nane reyonumuzda indirim baslamistir!



Konuya uygun muzik, bu mesela bana final haftasini hatirlatiyor, ince sizilari var icimin kabarik bir ene!

Wednesday, May 8, 2013

Mucidin Gozyasi



Ben Maviyi icad ederim belki anne,
bana kucucukken sen
ufleyerek yedirdin gokyuzunu...

Kanimda dolasmis benim,
Iste besbelli,
Masmavi..

Bulutlu gunlerimde
Icime susmayi ogrettiginde
Ben Maviyi icad ederim belki anne
Kimseyi mutlu edemem yine..

Gosyasi,
Iki vadi arasinda sagnak sagnak dokulurken
tam o anda bagirsam ben
"Buldum!" Maviyi bulsam anne
Inanirlar mi bize?

Inanirlar mi?
gokyuzu hala
benim ta icerimde...






Tuesday, May 7, 2013

enfes bir caresizlik...

enfes bir caresizlik
catlamis duvarlarindan sizan
saatlerin cocuklugunu parcaladigi yerden
gordugu yuzlerde bir gulumseme ariyor
enfes bir caresizlik onunkisi,
tam kivaminda...
zamani saclarindan tutup
ayaklarina sereceklerse eger
dili cozulur belki de der
"ayak seslerini duyuyorum gidislerinin"
enfes bir caresizlik
tam burda
kalbini isaret ediyor.
enfes diyor caresizliginin adina
enfes diyor inadina...

Sunday, May 5, 2013

Bu kizin reply tusunu asiri acimasizca ve hunharca ve defalarca oteledigi, ittirdigi, bastirdigi yuutup videolarindandir...


Belki de benim payima dusen, adima bicilmis olanlar belki benim beklediklerimden cok otededir, Rabbin beni cok iyi tanidigini biliyorum, ne istedigimi  en cok O bilir...Belki burun kivirmamam gerekiyordur, belki de buraya kadardir, ne bileyim belki bir imtihandir...Hayatimdan keskelerimi orakla temizleyip umitlerimin yesermesine izin veriyorum, irgatlik zor azizim tokezliyorum...Yoruluyorum, unutuyorum capalamayi hayat tarlami, bir bakiyorum keske otlar sarmis tohumsuz filizlenen umitlerimi, bir turlu buyuyememisler...Bu parcayi  piyanolayan cocugun bu yazdiklarimi anlama ihtimali kadar zayif bir ihtimal istediklerime kavusmam, bazen de an meselesi...Istediklerim oyle cok bilindik seyler degil ha, parayla satin alinacak seyler hic degil! Kendimle yaptigim yuvarlak masa toplantisinda hayatin bize ne kadar dusman oldugunu konustuk, ve bazi insanlarin da cok kotu olduklarini...Bu ara gundemimizde beni nasil yasayageldigim hayattan ve olumsuz dusuncelerimden kurtarabilriz? var...Sonra icimden bir seyirci sordu, "Ne istedinde olmadi?" "cok guzel soru" diye cevapladik, "bu senin odevin olsun o halde calis haftaya bize anlat!" Herkes bildigi isi yapsin, hayat zaten hep calismadigimiz yerden cikmiyor mu? 

Ne istedigini bilen insanlar bana bir power point sunumu yapsin, aciklasinlar, tam o "ben bunu istiyorum" asamasina nasil gelmisler, tamam mi? dagilabilirsiniz simdi!....

Thursday, May 2, 2013

Konserve Yalnızlıgım


hayat iki kıvranır ellerimde
can verirdi,
annem eğer örtebilseydi düşlerini
düşlerimin üzerine bir gece vakti!
noktasız virgülsüz ve arsız
anlatırdım sana kaç yaşındaydım
bir oyuncağa baba olduğumda.
noktalama işaretçilerinin biçtigi
talihten aşklara varılmadığını
bir çıkmaza girdiğimde anladım
Her gece kırıntılarca ufalandığım
merdivenlerde
nimet nimet eziyorlar beni, hor goruyorlar.
elbet hiçbiri değil, tam elli yaşında
doğduğu gunden beri.
sağnak sağnak ısınırdım benim olmayan
düşlerinizin baykuş avcılarından
tanınan sofralarında misafirlendiğimde...
misafirlenmek mi diyorsunuz? O da ne?
bir kelimede ben konuşayım olmaz mı?
onayını almadan izmaritli fotoğraflarınızın...
büzüşmüş parmak uçlarımın
yer yer dokunduğu suretlerden
bahsedeceğim isim vermeden...
insan yalnız toprak onu özlediğinde ölmüyor
korkmayın!
ölüm, toprağı özlediğimizde geliyor
adım adım varacaksınız kendinize.
her sayfa kenarında sizden bir leke
bulabilirmişcesine
insan uyurken teninde
ümit/varlığınızı sırtınıza alın
                                                 yağmurlar üşütür bizi bambaşka bir dilde

Tuesday, April 30, 2013

Bir bucuk ask hikayesi cek, acili olsun!

Sene 1950, ailem tren garinda beni ugurluyor, annecigim telasli bir sekilde bir yandan yuzumu gozumu siliyor, diger yandan da titrek bir sesle gidecegim o yabanci ulkede ne yapip ne yapmamam gerektigini siraliyor. Babamsa gec kalmamam icin beni trene dogru iterken annemin yuzume dokunan parmak uclarini ayirmaya calisiyor benden. Babalar oyledir iste uzuntulerini belli etmemek icin biran once olsun bitsine getirirler meseleleri, ve tabi ayriliklari da. Bir anne ne kadar islaksa ve gurultuluyse ayrilik sahnelerinde, bir baba da o kadar sessiz ve kurudur... 

Trene bindigimde telasliydim, kimin yaninda katlanacaktim ben bu uzun yolculuga? Siz taniyor muydunuz? hayir elbette, benim gibi sizde merak ediyorsunuz. Cok heyecanliydim. Koltuk numarami buldugumda seksen yaslarinda iyi giyinimli bir beyfendinin (bu tariften bu hikayeyi anlatanin bir bayan oldugunu anladigina bahse girip kazanasim var) yaninda oturacagimi anladim. Gazetesine goz gezdiriyordu. Yasli insanlarla yolculuk etmeyi severim, sizin anlattiginiz seyleri dikkatle dinler ve konu ile alakali akrabalarindan ornek vererek size hicte ozel olmadiginizi ustu kapali bir sekilde guzelce izah ederler. Fakat bu bey amcada bir degisiklik vardi. Ben onun yanina oturacagima gore, kesin farkliydi bu bey amca. Yoksa siz bu hikayeyi neden okumak isteyesiniz? ve yahut ben neden yazmak isteyeyim degil mi? Ilerledim, tam koltuguma yerlesirken "merhaba" dedim, o da basini salladi gulumsedi ve "merhaba evlat" dedi. Pinokyo'ya cocuklugumdan beri Gebetto gibi bilge bir ustasi oldugu icin hep heveslenmisimdir, bu beyamca da benim hayallerimde ki Gebetto'nun ete kemige burunmus haliydi sanki. Ben yanina otutur oturmaz gazetesini katladi kenara birakti, hava guzel, uzun bir yolculuk olacak, ben surdanim sen nerdensin gibi ufak tefek meseleleri hizla geciyordu ki benim en cok dinlemek isteyecegim onun da en cok anlatmak isteyecegi konuya hemen gelebilsin. sizinde o kisimlari deli gibi merak edip okumak istemediginizi de tahmin edebiliyorum. "Eski bir gonul macerasiydi" dedi. Eyvah basliyoruz benim mendilim nerde diye icimden gecirmeye kalmadi ki ekledi " buyuk hata ettim, bir mektup yazmamakla" Bu cumleyi bitirirken, tren cigligi basti, hareket ediyorduk.

"Ben cok sevdim evlat, ama soylemedim...O da farkindaydi alakamin fakat bana hic cesaret vermedi. Evlendigi gun, birbirimize baktik ve gulumsedik, o bana "neden bir kere bile dile getirmedin" diye gulumsedi, ben de ona "benim seni sevmeye hakkim varmiydi ki?" diye gulumsedim...Evlendiginde o tam onsekizinde bir tazecikti, ama ben o gunden beri bu yasimdayim." dediginde o kadar uzulmustum ki tam gozlerimi kapayip gozyasimi nasil saklarim diye dusunurken, bir kahkaha koptu... Beyamca kahkahalarla gulmeye basladi, yahu "siz gencler ne kadar da yufka yurekli oluyosunuz" dedi. Ne yapacagimi sasirmis bir sekilde saskin gozlerle ona dogru bakiyordum...Saka miydi bu? Ne acimasiz adam diye icimden gecirdim, o da hem guluyordu hemde "hadi hadi itiraf et boyle bir hikayeyi duymayi cok istiyordun, istiyordun degil mi?" dedi. "Valla ne yalan soyleyeyim ben de boyle bir hikaye anlatmak istedim."

Ve ekledi "Simdi sana hayatimdan bahsetsem evlat, bu yol cekilir miydi saniyorsun?" Hakliydi, biz acili ask hikayelerini mutlu hikayelerden daha cok seviyorduk!

Bende size sorayim o zaman hadi itiraf edin sizde boyle bir hikaye duymayi istiyordunuz dimi?

Ben simdi size sene 2013, metroya bindim, Yasli Amerikali bir amca bana merhaba dedi, ilk yirmi dakka boyunca hic konusmadik, sonrada bana hangi ulkeden oldugumu sordu, Istanbula geldigini esiyle muthis bir tatil gecirdiklerini birbirlerini cok sevdiklerini soyledigini anlatsam, yazinin bu kismini okuyor olur muydunuz? Insan istiyor boyle basindan ask acisi gecmis yaslilarla otursun kalksin ama nerde?, ben istemez miyim dogrulari yazmak, ama yok iste hayat bayatlamis sene olmus 2013 dile kolay... Hani filmlerdeki gorsel efektler var ya, oyle dusunun, onlar da yalan, ama onlari seyrediyosunuz...


Ben simdi bu saatte uyumak yerine neden bunu yaziyorum ki? Neyse alinan vakitlerinizin geri iadesi yoktur, feyizlenmeye bakin! feyizlenecek birsey bulabilirseniz...

Ufak bi tesbitim var anlatıp gidicem, beş dakkanı almaz! ya da neyse ya banane n'aparsanız yapın!

Suan kendimi kendime kızar buluyorum, şu an mesela kendime uzunca bir azar çektiğim bir an, sizinde başınızı şişiricem ama bıktım kendimden...İnsanların yaptıkları söyledikleri falan o kadar kafamı kurcalıyor ki. Bu bir kıskançlık değil, hayır, yani, neyse suan "banane ya naparsanız yapın" hali geldi, bütün aklımdakiler yazmak istediklerim tüm önemlerini portmantodan alıp kapıyı çekip çıktılar. Bak ben neye kızmıştım şimdi?

Neyse benim cidden çok ödevim falan var, şunu diyip gideyim, biz bu aşkı sevgiyi, sevdayı dizilerden öğreniyoruz ya hani, sanırım reyting alma korkusu var bu yeni evlenen çiftlerde, reyting alamazsak sezon biter ayrılırız hesabı, yoksa bütün hayatlarını sosyal medyaya devirmelerinin başka bir açıklaması olamaz, bu yeme içme konusu da böyle, herşeyiyle böyle.

Yeni evli çiftlerin parmak arası terlikle havuz başı fotoğraflarını görünce biz noluyo ki? yada pasta, çay, kebap ,falan çekip koyunca? sonra bize noldu diye soruyolar kendilerine? iyiydik falan niye ayrıldık, kavga ettik? şimdi düşün, senin mutlu anın ortalığa ifşa edilince bir başkasının kavgası haline dönüşebilir mi? elbette dönüşür...Bir arkadaşım, başka bir arkadaşının evlilik yüzüğünü sosyal ağlarının gesi bağlarının birinde görmüş ve kendi nişanlısıyla kavga etmiş...neden benim ki de onunki gibi değilmiş kavganın amacı ama "ailen çok cimri " diye telaffuz etmiş, falan filan, birde eklemiş, "bana biçtiğin değer bu mu?" değerini parmağına taktığı yüzük kadar zanneden canım kız, al kız, bal kız! bence bir kayanın üstüne oturup ağlasaymışlar, biz nasil bu hale geldik diye?! nese banane n'aparlarsa yapsınlar!...şimdi bu metinde akıllı kimse aramayın! yani madur yada zalim yok bu olayda...bu konu hakkında besmilyonuçbiryüzseksen kez ben konuşurum da işte nese...

Bunu okuyan! sen şimdi kıskanıyorum falan diye düşünüyosun ama beni çok iyi tanımamana veriyorum, kıskanmıyorum hem kızıyorum, hem üzülüyorum, neyse ya banane valla, n'aparsanız yapın, ahir zaman repliği "bana bulaşmayın da" heh tamam oldu şimdi!


Bir ikindi vakti, Erzurumdaki köyümde hayat ettim kendimi, koca bir dağın kenarındaki kurak bir tarlada, dayım bağırmıştı bir kere "eyy burda yaşayanlarrrr! kaldı mı bu dünya sizeeee?" bende dayımın arkasına saklanmıştım, o kadar güvenle bağırmıştı ki korkmuştum biri çıkıp mezarından cevap verir diye. Sonra dayıma sordum, "ya çıksa biri dayı n'aparsin?" "keşke çıksa cevap verse" dedi, "imanımın daha artacağından değil ahirete, cevap verse de gafletimi anlasam!"

Ölüm var dı ya bak biz onu unuttuk yine, ocaklarımız söner, işlerimiz yarım kalır!

Allahın bize verdiği değer, bir pırlanta yüzükten fazladır, canım kız gel etme!





Monday, April 29, 2013

Deli insanlar multeci kampi

deli insanlar biriktiriyorum icimde
yeni biri zile bastiginda
kapiyi once acmak icin kavga ediyorlar
eger onlarla benden once tanisip, onlara da birazcik benzedigimi anladiysan
beni sana ekle hayattan cikar
zira biz buralari harcayali cok olmus...


Sunday, April 28, 2013

burun delikleri buyuk bir aci yasiyorum
ve hayat "s" leri soyleyemeyen bir adam gibi
ciglik cigliga pesimde
seviyorum de bana seviyorum de!

Saturday, April 27, 2013

Onsekiz gramafon

Bazen saçlarında rüzgar endişesi buluyorum,
hangi uçurumla aldatıyor beni ölüm?
takvimlere çatıyorum bu siralar,
gece gündüz sarhoş bir üst kat komşusu zaman
her öğürdüğünde tam beş dakika veriyorum,
hıçkırıklara boğulması için
aksi ve manidar...

uzun şiirler yazmak istediğimden beri
düşünüyorum çamaşırsuyu koklamak
beni beyazlatır mıydı diye?
Parlatir miydi hayatın sararttığı içimi?

Çocukluğumdan bahsetsem buruşturup atarmısın acılarımı?
şiirler yazsam yerden göğe kadar
Gramafon alsam bide,
odanın tam ortasında çalşa, çocuklar oksar mı penceremi yine?

kitaplarımvar takma dişlerim,
zararsız gülüşlerim!
buruşuk dudaklarımda sözlerini gozumun bir yerden isirdigi bir şarkı
çocukluğumu yazacağım, çalar saatlere inat, tık tak...
Babam soğan kokusu, annem radyo cizırtısı
bir de fırtınalardan bahsedeceğim mecbur,

saatleri kaynatıp portakal çayı demliyorum,
çocuk gürültüsü olmayacak belki,
Her güne yeni bir kıyafetle uyanacağım,
yağmur kadar ölü fırtınalardan...

dudaklarımda bir sigarayı bile misafir edemediğimden beri,
Dişlerimle sohbet ediyorum ıslak ve kararsız
Farkettim ki kimse gülmemi istemiyor onlarsız!

Hangi ayna daha hızlı sayabilir yüzümdeki benleri?

Ya çizgileri, hangi çocuk toplayıp çıkartabilir gerçek yaşımdan?
Ve anlayabilir çok olmamış onsekizine gireli...


Titreyen bir ses adım kulağımda 
gencecik bir imam sesi
Bana kalan
Mavi bir sarhoşluk, sapsarı bir bahar...
sana beni anlattığım kadar çocuğum
Beni anlamaya erken davran...

Euphoria


Benim adımı
Paslı dillerin çarkında
harcansın için
Zeynep çağırmadı annem

Benim adımı
ben tırnaklarımla boyadım
mermer duvarlara
çığlık doğursun diye kadınlar
melez sancılarla...

Madem yaşamaksa
fırtınalar sızacaksa her saat başı
gövdesinde amin yetiştirdiğim
çocuklarım olacaksa benimde
benim adım
Euphoria
öyle sessiz ve yalın
öyle rol çalan kelebeklerden

Göbek adımı
eskicide bozdurdum
suni acılar tutuşturdu elime
bir allık, bir de rimel
hazırım artık yaşamaya...
Gözyaşı çok laubali
göründü sende...
Euphoria

şimdi ismimi
telaffuz edemeyecekler
beni her bağırdıklarında
düzeltmeye uğraşmayacağım
bir günlük ömrümde
Zeynep olmadan, sakin
Benim adım Euphoria
Roma'nın aptal prensesi

bir gün yaşadı, yirmiucsaat ağladı...
Bir kelebekten rol çalmanın bedeli
Yalnız bir saat uçabilmekti..

Friday, April 26, 2013

Hayat bana uzaktan göz kırpan bir insan gölgesi gibiymiş meğer! Abartmayalım göz kırpsın babamızı öldürmedi ya?!

Vıcık vıcık mutlu olmaktan sürekli gülmekten bahsetmiyorum, ama ne bileyim olayları pek büyütmeye gerek yok, var mı? İnsanlar genelde odama gelir kapıyı kapatır ve başlarlar kitabın tam ortasından konuşmaya, aslında bu başından beri böyleydi, millet "bak kimseye söyleme ama sana birşey diycem" diye lafa girer, sonra "tamam kimseye söylemem" cevabını daha duymadan anlatmaya başlardı.. Ya bana çok güveniyorlardı, ya da, anlatmaya çok ihtiyaçları vardı da formalite icabı senden başka kimse duymasın no'lurculuk oynuyoduk... Ama en sevdiğim kısım, arada sırada hani bende insanım ya, dilleri sürçerek " eee sende ne var ne yok?" diye sormaları, inanır mısın cevabımı duyabileni hatırlamıyorum bile.. O bi geçiş cümlesidir çünkü, dert anlatana kendi kendini iyi hissettirir, "ben konuştum ama ona da sordum" dersin, vicdanına beş yıldızlı bir otelde kral dairede tatil ısmarlamaktır o, sonuna kadar rahat hissettirmektir vicdanı..." e sorduk daha ne yapalım? 


Bu kadar lafı olayları büyütmeyelim mesajı vermek için harcadım, ısrafın günah olduğunu da hatırlayarak konuya dönüyorum. Abartmayalım yaşadıklarımızı, bir biz yaşamıyoruz bu dünyada, bir biz değiliz özel, bir bizim başımıza gelmiyo öyle şeyler...Bugün bir arkadaşım masada sana ne anlatsak "ya sonuçta kimse kimseyi öldürmemiş" ya da "ay ya sanki Babanı mı öldürdü de öyle yapiyosun? diyosun" dedi. Sonra düşündüm evet bizim (kızlarla yaşanmış 16 koca yıl) yani kız milletinin kullandığı Türkçe gramer di'li geçmiş zamandan öte gitmiyor ki! Ama saatlerce konuşabiliyoruz aslında hiç ortada bile olmasina gerek olmayan konularda, "o dedi ki", sonra "ben dedim ki", "ha amaaaa ( daha doğru anlayabilmek için budaki "a" harfinde sesi incelterek bir uzatma yapalim içimizden)  "ben öyle deyince oda böyle baktı dedi ki", "sonra ben sen varya dedim", "o da dedi bak bana bak". Bu kalıbı alın içini kendi zevkinize göre doldurun... Arada dinleyen olarak tabi başınızı öne aşsağı hareket etirip "e yok artık" "hadi canım" diye desteklediniz mi size dert anlatan arkadaşınızı, tamamdır, psikolog diyolla gençler!. A ama durun şimdi biz Elhamdülillah müslümanız ya, şey de demek gerek, şimdi " ya gıybet oluyo ama........" evet bak böyle başlamazsak çok ayıp olur, gunah olur! Bak "buda gıybet oluyo ama" dan sonra şey de demek lazım "ya ben var ya gelsin aynısını yüzüne de söylerim" hah! bunu dedikten sonra artık sonuna kadar giybet etmek için gümrük açık, trafik lambası hep yeşil, tam gaz devam (bu kısımdaki hayal sahnesi trafiğe kapalı alanda gerçekleştirilmiştir!).

Evet tam kalıp bu, uzun araştırmalar sonunda güzel türkçemizde ki "di'li geçmiş zaman eki" kadınlar tarafından nasıl hunarca harcanır konulu tezimde... "ne tezi be ondan tez mi yazılır?" diyosun, ama ayıp ediyosun, konu kadınsa ben bulaşık bezi ile onların arasındaki etkileşimden bile tez yazarım, taş gibi 16 yıllık gözlem kardeşim yabana gel atma!

Bana bakın sevgili arkadaşlarım bayanlar, gıybet haram ya, haram, yaptığımızı belirttiğimizde yükümlülük kalkmış olmuyo, cık hayır olmuyo!!...benim tabirimle "çok abartma babanı mı öldürmüş?" ya hani abartılması gereken meselenin sınırı, işte gıybet "çok abart! hem öldürmüş hem etini yemiş!"  uuyyggggg!!!

Tiksindik değil mi? bu soruyu Rab sordu ona göre!

Hayatı bala batırıp tatlı mesud yaşamak varken, dedi, dedi, derse derim, demek öyle dedi, dedi der derim, gibi sonu başı gözle görülmeyen girdaplara girmeye ne gerek var? Hem bakalım giybetini yaptığınız arkadaşınızın yahnisi güzel oluyo mu? Yine tiksindik dimi? evet elbette tiksindik!!!

Gıybetsiz bir hava sahası için el ele! hey şarkıyı sizde duyuyor musunuz? (Bütün dünya buna inansa, birlik olsa hayat bayram olsaaaaaa)

Tamam ya bu sondu daha tiksindirmiycem!




"Euphoria" kelimesi için yazılmış aşırı anlamlı bir şiir... Sebepsiz delirenlere icten bir selam...

Fakatlarına meydan dayağı atılmış bir zavallıyım şimdi
İstisnalar  arkalarına bile bakmadan aynılaştığından beri
Sığmıyorum pencere kenarlarına
Uzun şehir yolculuklarının
Roma'ya gidemiyorum
yolları tanıyarak...

İpotekli umutlarıma
Kart atıyorum hiç ziyaret etmediğim ülkelerden
Onlarda bana yazıyor bir iki satır
Sanki beni tanımıyorlar gibi
Soğuk, isteksiz..

Beyni çürümüş sokak lambalarının
Tırnak izleri var içimde
Yırtıklarından güvercinlerin göz kırpıştığı
Kanıyorum ama
Roma'da ki aptal prenses değilim artık…
Bir aşk bekleyen avunmak için…
Mutlu sonlara hapis...

Çocukluğum muhafazakar damımızdan
Fırtınalar sızabildiği gün değişti
Annem ağlamayı bilmezdi
Biz de gülebildiğini
Altı yaşındaydım, susabiliyordum anlatamadığım kadar
anlatabiliyordum annemin ağlamadığı kadar
Altı yaşındaydım, biliyordum en güzel nasıl susulur
Büyümüş gibi nasıl olunur...

Şimdi topallayan kelimelerimin
dalgın satırlarımda ne anlam bulduğunu
çözmeye çalışıyorum, burda ne demek istedim aslında
ya şurda?
Roma nerden bulaştı satırlarıma
Peki ya euphoria ?

Gereksiz acılar seçiyorum üç beş liraya
Penye acılar,markasız, bir giyimlik
Dayanacağım elbette
Annemin ağlayabildiği kadar…
Altı yaşından beri susabildiğim kadar susacağım
Sığabildiğim kadar pencere kenarlarına
Olabildiğince hiçbir kaideyi bozmayacağım
Romanlardaki aptal prenses değilim ben artık
Mutlu sonlar umrumda değil
Asksiz da avunacağım
Buram buram susacağım
Her sessizlikte seni konuşuyorum sanacaksın
çıldıracaksın!

euphoria koyacağım adımı
çıkacağım kapılarınızdan
fırtına sızmış çocukluğum
sizi hiç mi hiç ilgilendirmez!

Paramparça olmuş kelimeler, tırnak izleri
ve özgürlük
benim adım Euphoria...






Wednesday, April 24, 2013

Sevgili günlük, pek sevgisiz günler geçiriyorum, lütfen dinliyormuş gibi yapar mısın?


Seni günlük dedik bağrımıza bastık, sevgili günlük! herşeyi anlattık, ne istedin bizden?


bugün garip şeyler oldu, sana bile yazamam, çok garip...

sevimsiz bir kuş kulağıma fısıldadı, "zikretmeyen çiçeği insan eli yurdundan ayırır", sevimsiz idi ama pek doğru konuştu, sevgili günlük, zikir de kusur ediyoruz, yamalı şükürlerimiz ayağımıza dolanıyor, bana kıyamazsın bilirim Rabbim, ben anladım, ne günlükler ne de insanlar, tek sevimli sensin, derdimi sana açacağım elbette derman sende, sen bana nasılsa sahip çıkarsın!

Kendimi seni hiç unutmayana kadar hatırlamayacağım!

Beni sen uçurdun, ben rüzgarları sevdim,

affet rabbim affet!







Monday, April 22, 2013

İnşaat ve demokrasi çiçeği


Ve ben yine,
çabuk tükenen bir akşamda
yorgun tövbelerimin üzerine
imar izni olmadan kat çıkıyorum

Paslı kolonlarım var, ince
ayakta duramıyorum
çatı katında bir gökyüzü saklamak
çok pahalıya patlıyor...

Gök rengi gözlerini sakladığım bir şiir kitabı
hep merak ediyorum
ben kimin Lenore'uyum?
onüç yaşımı geceli çok oldu
aşık olunmak için çok geç artık
acılarımı hecelemek için ise henüz erken

bir roman var aklımda
tam köşesinde gözümün, başrolünde bir fukara
kelimelerimi üflediğim bir uf uf otu
geceyi demleyip
bir seher vakti, başlayacağım hecelemeye
ve dilim döndüğü kadar ağlamaya...

Gündüzleri,
küçük demokrasiler yetiştiriyorum,
uç uca bağlayıp belki de
kaçıveririm sabaha doğru
gurbet sahnelerinden
kendi toprağımda nefes alabilmek için

Uvey anayasamin devlet babadan gizli attığı dayaklardan
moraran ciğerimde güller bitti şimdi
değil mi ki
anne vurduğunda gül biter morarttigi yerlerde
vursun da kovmasın bizi
çok zor tutunabilmek
bize pek yabancı baharlarda...

Bir inşaat var aklımda
hava alanları ağlamaklı sahneler
yokuşlar ve evler de
limon ağaçları arasında

bir anne var aklımda
birgün eve döndüğümde usulca
hoşbulan....

şimdilik ben
çabuk tükenen bir akşamda
yorgun tövbelerimin üzerine
imar izni olmadan kat çıkıyorum...





Sunday, April 21, 2013

Kendim, Kadınlarımız, Yaşam ve Adamcağızlar (üzerine bir deneme,sen deneme,olmuyo işte dene "me" !)


Kendini diliyle paramparça etmiş bir zavallıyım
aynı beni tövbelerle iyileştirmem gerek

Kendimi mahvediyorum

Kendimi özledim

Kendime gönderilmemiş mektuplar
Kelimeleri kırık, cümlelerine yazık!

Hiç bilinmeyen an acı gerçekleri kendimle paylaştım!

Peki ben kendi kendimemi konuşuyorum?

Ölçekler ve ölçekler

Ne heyecanlar ölçecekler?

Ölüm var peki, onu nasıl yapalım?

Ölüm ölümdür!

Kendimden korkuyorum

Durumlar çok kötü

Kendi durumlarım, Rabden uzaklaşmalar (Nefis göz kırpıyor)

Nefis ve Şeytan (gülüşmeler)

Oturuşmalar, kalkışmalar, davranışmalar

Susuyorum, bana su getiriyorlar

Oysa ki ben sus'u'yorum

daha fazla yorum yapmayacağım

Bir Almandan elbette farklıyım, ve bir Amerikalıdan ve kendimden dahi

ve dahi

her solukta bana dert anlatan insanlar, ben meslek erbabıyım

"beni anlıyor musun?" her dilde çirkin bir cümle

Kendimle çelişmekten bitab'im

Küfür etmek ayıptır ama bir şeyin ayıp olması gereksiz olduğu anlamına gelmez, kendime azıcık azıcık küfürler biriktiriyorum... Köpek dedim bi kere, ve gerzek!

Hayır ben küfür etmem, küfür eden insanlar, eden küfür, küfür aslında, temiz hava sahasına ihtiyaç duydum, tam şimdi!

Ben gurbetin ellerine doğdum

Gurbet ana, ve pencerede kar efektleri

Elbette üşüyorum

Burda neler oluyor?

Yazmak için yazdım, yazmak yazmaktır, yazmak neydi? yazmak emekti...

Babam peki böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?

Güneşte çil çıkaran insandan korkma,

gamzesi olan kıvırcık saçlı insanlar sesime gelin!

Gelin demişken evet henüz evlenmedim ama başımın üstünde bir çatı var çok şükür

Benden çok iyi damat olurmuş, tek taş yüzüke alerjmanım var, çiçekte sevmiyorum, küçük sürprizler, hediyeler, senede bir hatırlanan günler, (evlilik yıldönümünuskupus? peki ya doğduğumuz da?amaç ne burda?, hatırlanmak güzelmiş...! bak lafa bak!?, resmen unutturmaya teşvik! neeese ya banane na'parsanız yapın!)

Kadınlar ah kadınlar, öldürmeden gömen kadınlar, anne olmasaydınız merhamet sokağınıza uğramayacakmış kadınlar, şunlara bak bir de ana olacaklar?! (Şimdi soru işaretiyle ünlemi yan yana koydum ki böyle şey olsun, böyle nedir aaabicim nedir? durumun olayın ne? cürmün ne? hisssttt indir o eli, o eli bi kere indir baak baaaaakkkk! (Ya bu erkeklerin olayı nedir kuzum? bu konu uffff çok uzun ufff bak çok uzun sonra konuşalım, çay may demle sen ne bilim bi petibordur bişiler al, probis falan sonra uzun konu ufff bak uzun çok!)

Kadınlar, kadınlarımız (En sevdiğim kısım, benim kadınlarım, pabucu ters giydiren kadınlarım, en kaçtıklarım!)

ufak ufak kuyu kazan kadınlar, arkadan arkadan fısıltıyla konuşan kadınlar, içeriden pazarlık yapan kadınlar, tebessüm tebessüm boğan kadınlar, çiçek çiçek zehirleyen kadınlar, kahkaha kahkaha ağlayan kadınlar, kalabalık kalabalık susan kadınlar, susmuş gibi yapan kadınlar (çok tehlikeli, görenlerin jandarmayla irtibata geçmeleri önemle rica olunur....), tatlı tatlı deri yüzen kadınlar, üfleye üfleye kulak yiyen kadınlar, rimel rimel akan kadınlar, çanta çanta kokan kadınlar, kelebek kelebek konan kadınlar, yolum yolum saç yoldururlar, daha filiz vermeden soldururlar! Anlıyorum güzel abim, dir dir öten kadınlar, ekledim rahat ettin mi?

şimdi bu içimde kalmasın, bir adam demiştiki, (ki ayrı mı yazılıyordu burda? hatalıysam arayın) neşe adam demiştiki yani işte "kadından şair olmaz, şiire bulaşmasınlar! sonra bunu okuyunca kulaktan dumanlanma, alarm çaldı itfaye falan, iç sesim bana dedi: yok annem amca sana demedi, o kötü pis kıza dedi sana demedi" yok ama iç sesim bir dur iki çift laf edeyim arif olan anlasın!

Bayım hey siz! Kız çocuklarını diri diri gömen insanlar vardı bir zamanlar neydi o dönemin adı? Cahiliye dönemi!
Bayım telefon size cahiliye döneminden arıyorlar, ayın cahili seçilmişsiniz de hangi vesikalığınızı kullanacaksınız onu soruyorlar!

Beni ha gömmüşsün, ha da yazma demişsin aynı şey!

Selametler, saygılar

Efendi efendi günler, yıllar, hatta bir ömür

Adam, kadın farketmez insan olun yoksa bi çakarsam burnunuz çöker! Efendi olmayanlariniz yasagi dikkate almasın, ne de olsa yasaklar cignenmek icindir!



                                           kenardan kenardan yürüyün, efendi efendi yaşayın!

Saat Alfred Prufock'a beş kala...


Toprak I

Çok konuşmayacağım Alfred
Kısaca anlatayım
Gök rengi gözlerinizde süslediğiniz hayaller var
Saçlarınızda da garip bir telaş
Adınızın Alfred olması
O aşk şarkısını bana yazmadığınız anlamına gelmez
siz her "lets go then you and I" dediğiniz de ben üstüme alınacağım
ayakkabılarımı evinizin önünde çıkartıp bekleyeceğim
Sizi reddetmem ben, kahve kaşıklarıyla ölçtüğünüz hayatta bir santim daha ederim
belki de daha az...
Yalnızlık, tercih etmeyişlerimin tümüne verdiğim vize
ülkeme giren çıkan belli değilse de
hayatım için hala nöbetteyim, gururum için
üzerinde kullanma kılavuzu yok
makinaya attım çekti, ufacık bir çocuğa bile olur şimdi
hiç benim ve hep sizin olmayan çocuklara
ayağında çıkartacağı bir ayakkabı bile olmayan çocuklara

sabaha kadar ateşlendi kalbim
başında bekledim, Alfred
Puro içen adamlar, ve magrur kadınlar
sayıkladı durdu, enteresan isimler
ve kelimeler, kelimeler
yalnızlığımın vesikası kelimeler
benim payıma düşmeyen kelimeler
yumru yumru boğazımda düğümlenen kelimeler

Kısaca anlatamayacağım Alfred, peşimdeler
Sizin kadar da sakin değilim
Ben üzüldümmü sesim
bayram görmemiş şehirlerden duyulur
Sizse bir aşk şarkısı yazıp
deniz kızlarıyla bogulabiliyorsunuz size yabancı olmayan kıyılarda

Cehennem kokan bar taburelerinde
Ezan duyulmayan sokak aralarında
bana aşk şarkısı yazıyorsunuz, elinizde dumanını içinize tütürdüğünüz bir puro
kulaklarım şehrin saçmasapanlığını duyduğundan
algıda seçiciliklerimi üst raflara kaldırdım
göğe bakıyorum işte, ne kadar seçebilirsem
sonra yine yalnızlığı seçiyorum
Sizin satır aralarınızda

iki yalnızlık bir birliktelik eder mi Alfred?
herkes sevdiğini içinde getirirse
iki yalnızlık yoksa dört kişi mi eder?
yalnız bile değiliz işte, değiliz
Elimize yuzumuze bulasiyor yalnizlik bile
içimizde yaşattıklarımızla biz koskoca bir ülkeyiz
Her insan bir ülkedir sevgili Alfred
Toprak ile girdiği savaşı hiç bir zaman kazanamayan!