Saturday, April 27, 2013

Onsekiz gramafon

Bazen saçlarında rüzgar endişesi buluyorum,
hangi uçurumla aldatıyor beni ölüm?
takvimlere çatıyorum bu siralar,
gece gündüz sarhoş bir üst kat komşusu zaman
her öğürdüğünde tam beş dakika veriyorum,
hıçkırıklara boğulması için
aksi ve manidar...

uzun şiirler yazmak istediğimden beri
düşünüyorum çamaşırsuyu koklamak
beni beyazlatır mıydı diye?
Parlatir miydi hayatın sararttığı içimi?

Çocukluğumdan bahsetsem buruşturup atarmısın acılarımı?
şiirler yazsam yerden göğe kadar
Gramafon alsam bide,
odanın tam ortasında çalşa, çocuklar oksar mı penceremi yine?

kitaplarımvar takma dişlerim,
zararsız gülüşlerim!
buruşuk dudaklarımda sözlerini gozumun bir yerden isirdigi bir şarkı
çocukluğumu yazacağım, çalar saatlere inat, tık tak...
Babam soğan kokusu, annem radyo cizırtısı
bir de fırtınalardan bahsedeceğim mecbur,

saatleri kaynatıp portakal çayı demliyorum,
çocuk gürültüsü olmayacak belki,
Her güne yeni bir kıyafetle uyanacağım,
yağmur kadar ölü fırtınalardan...

dudaklarımda bir sigarayı bile misafir edemediğimden beri,
Dişlerimle sohbet ediyorum ıslak ve kararsız
Farkettim ki kimse gülmemi istemiyor onlarsız!

Hangi ayna daha hızlı sayabilir yüzümdeki benleri?

Ya çizgileri, hangi çocuk toplayıp çıkartabilir gerçek yaşımdan?
Ve anlayabilir çok olmamış onsekizine gireli...


Titreyen bir ses adım kulağımda 
gencecik bir imam sesi
Bana kalan
Mavi bir sarhoşluk, sapsarı bir bahar...
sana beni anlattığım kadar çocuğum
Beni anlamaya erken davran...

No comments:

Post a Comment