Friday, April 26, 2013

Hayat bana uzaktan göz kırpan bir insan gölgesi gibiymiş meğer! Abartmayalım göz kırpsın babamızı öldürmedi ya?!

Vıcık vıcık mutlu olmaktan sürekli gülmekten bahsetmiyorum, ama ne bileyim olayları pek büyütmeye gerek yok, var mı? İnsanlar genelde odama gelir kapıyı kapatır ve başlarlar kitabın tam ortasından konuşmaya, aslında bu başından beri böyleydi, millet "bak kimseye söyleme ama sana birşey diycem" diye lafa girer, sonra "tamam kimseye söylemem" cevabını daha duymadan anlatmaya başlardı.. Ya bana çok güveniyorlardı, ya da, anlatmaya çok ihtiyaçları vardı da formalite icabı senden başka kimse duymasın no'lurculuk oynuyoduk... Ama en sevdiğim kısım, arada sırada hani bende insanım ya, dilleri sürçerek " eee sende ne var ne yok?" diye sormaları, inanır mısın cevabımı duyabileni hatırlamıyorum bile.. O bi geçiş cümlesidir çünkü, dert anlatana kendi kendini iyi hissettirir, "ben konuştum ama ona da sordum" dersin, vicdanına beş yıldızlı bir otelde kral dairede tatil ısmarlamaktır o, sonuna kadar rahat hissettirmektir vicdanı..." e sorduk daha ne yapalım? 


Bu kadar lafı olayları büyütmeyelim mesajı vermek için harcadım, ısrafın günah olduğunu da hatırlayarak konuya dönüyorum. Abartmayalım yaşadıklarımızı, bir biz yaşamıyoruz bu dünyada, bir biz değiliz özel, bir bizim başımıza gelmiyo öyle şeyler...Bugün bir arkadaşım masada sana ne anlatsak "ya sonuçta kimse kimseyi öldürmemiş" ya da "ay ya sanki Babanı mı öldürdü de öyle yapiyosun? diyosun" dedi. Sonra düşündüm evet bizim (kızlarla yaşanmış 16 koca yıl) yani kız milletinin kullandığı Türkçe gramer di'li geçmiş zamandan öte gitmiyor ki! Ama saatlerce konuşabiliyoruz aslında hiç ortada bile olmasina gerek olmayan konularda, "o dedi ki", sonra "ben dedim ki", "ha amaaaa ( daha doğru anlayabilmek için budaki "a" harfinde sesi incelterek bir uzatma yapalim içimizden)  "ben öyle deyince oda böyle baktı dedi ki", "sonra ben sen varya dedim", "o da dedi bak bana bak". Bu kalıbı alın içini kendi zevkinize göre doldurun... Arada dinleyen olarak tabi başınızı öne aşsağı hareket etirip "e yok artık" "hadi canım" diye desteklediniz mi size dert anlatan arkadaşınızı, tamamdır, psikolog diyolla gençler!. A ama durun şimdi biz Elhamdülillah müslümanız ya, şey de demek gerek, şimdi " ya gıybet oluyo ama........" evet bak böyle başlamazsak çok ayıp olur, gunah olur! Bak "buda gıybet oluyo ama" dan sonra şey de demek lazım "ya ben var ya gelsin aynısını yüzüne de söylerim" hah! bunu dedikten sonra artık sonuna kadar giybet etmek için gümrük açık, trafik lambası hep yeşil, tam gaz devam (bu kısımdaki hayal sahnesi trafiğe kapalı alanda gerçekleştirilmiştir!).

Evet tam kalıp bu, uzun araştırmalar sonunda güzel türkçemizde ki "di'li geçmiş zaman eki" kadınlar tarafından nasıl hunarca harcanır konulu tezimde... "ne tezi be ondan tez mi yazılır?" diyosun, ama ayıp ediyosun, konu kadınsa ben bulaşık bezi ile onların arasındaki etkileşimden bile tez yazarım, taş gibi 16 yıllık gözlem kardeşim yabana gel atma!

Bana bakın sevgili arkadaşlarım bayanlar, gıybet haram ya, haram, yaptığımızı belirttiğimizde yükümlülük kalkmış olmuyo, cık hayır olmuyo!!...benim tabirimle "çok abartma babanı mı öldürmüş?" ya hani abartılması gereken meselenin sınırı, işte gıybet "çok abart! hem öldürmüş hem etini yemiş!"  uuyyggggg!!!

Tiksindik değil mi? bu soruyu Rab sordu ona göre!

Hayatı bala batırıp tatlı mesud yaşamak varken, dedi, dedi, derse derim, demek öyle dedi, dedi der derim, gibi sonu başı gözle görülmeyen girdaplara girmeye ne gerek var? Hem bakalım giybetini yaptığınız arkadaşınızın yahnisi güzel oluyo mu? Yine tiksindik dimi? evet elbette tiksindik!!!

Gıybetsiz bir hava sahası için el ele! hey şarkıyı sizde duyuyor musunuz? (Bütün dünya buna inansa, birlik olsa hayat bayram olsaaaaaa)

Tamam ya bu sondu daha tiksindirmiycem!




No comments:

Post a Comment